MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DİYOR Kİ...TÜRK KİMDİR? BU MEMLEKET , DÜNYANIN , ASLA ÜMİT ETMEDİĞİ BİR MÜSTESNA MEVCUDİYETİN YÜKSEK TECELLİSİNE , YÜKSEK SAHNE OLDU . BU SAHNE 7 BİN SENELİK , EN AŞAĞI BİR TÜRK BEŞİĞİDİR . BEŞİK TABİATIN RÜZGARLARIYLA SALLANDI . BEŞİĞİN İÇİNDEKİ ÇOCUK TABİATIN YAĞMURLARIYLA YIKANDI . O ÇOCUK TABİATIN ŞİMŞEKLERİNDEN , YILDIRIMLARINDAN , KASIRGALARINDAN EVVELA , KORKAR GİBİ OLDU ; SONRA ONLARA ALIŞTI ; ONLARI TABİATIN BABASI TANIDI ONLARIN OĞLU OLDU . BİR GÜN O TABİAT ÇOCUĞU TABİAT OLDU ; ŞİMŞEK , YILDIRIM , GÜNEŞ OLDU ; TÜRK OLDU . TÜRK BUDUR . YILDIRIMDIR , KASIRGADIR , DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR


   
 
  bozkurt destanı.


 

Bozkurt Destanı

 

Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından birisidir. Bir bakıma, M.S.
altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk
Devletinin Göktürklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ırkının
yeni bir dal hâlinde dirilişi de diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge Kağan'ın
Orhun Âbidelerindeki ünlü vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya benzer,
Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına
oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir
şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de anlatmaktadırlar. Destan Çin
kaynaklarında kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise de, çizgileri aynı
fakat isimler üzerinde, anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin
Çince söylenmesinden meydana gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç
söylenti şeklinde yazılmıştır.



Birinci söyleyiş:





Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı
soydan olan Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So Ülkesinden ayrıldılar. Bu
sırada başlarında Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi
bulunuyordu. On altı kardeşten birinin annesi bir kurttu.





Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan biri olarak bilinen ve böyle kabul
edilen bir kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve yağmura söz geçirir, bu iki
kuvveti buyruğu altında tutardı.





Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından ayrılan Göktürkler düşmanlarının
baskınına uğradılar.



Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı kardeşten
sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt olan idi.





Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış ilâhının kızı olan iki karısı
vardı. Baskından sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla kalabalıklaşıp
çoğalan halk, çocuklardan en büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o zamanki adı
Göktürk dilinde değildi. Hakan seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını
bıraktı ve Türk adını aldı.





Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok çocukları oldu. içlerinden Asena
adını taşıyan biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da Aşine oldu.



İkinci söyleyiş:





Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Türk boyu Hazar Denizinin batı
taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak biliniyordu. Rahat ve huzur
içinde otururlarken bir gün ansızın düşmanların baskınına uğradılar. Baskının
sonunda kimse sağ kalmadı.





Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı.
Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse
ondan korkmadı ve ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile çıktı. Ama
düşman yine de her ihtimali düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu bacağını kesip
orada öylece bırakmayı uygun gördü; düşündükleri gibi yaptılar.





Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri çocuğu alıp bataklıkta bir
sazlığa attılar; bırakıp gittiler.





O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Bozkurt göründü, geldi, çocuğu
emzirdi. Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, avlanıp getirdiği
yiyeceklerle çocuğu besleyip büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı.





Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti.





Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine soyunu yok eden düşman başbuğu,
kolunu bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun yaşadığını öğrendi. Adamlar
gönderip durumu öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi.





Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında
bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi sezmişti, dişleriyle gerici
yakaladığı gibi denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Altay Dağlarına
doğru götürdü. Orada, her tarafı yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir
mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan doğurdu!





Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin gür suları, meyve ağaçlan, av
hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir
boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi.





Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu
yüzden Türk Hakanı o oldu.



Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir
tuğ dikti.





Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe adlı bir başka yiğit hakan oldu.
Bunun zamanında ise Aşine boyu, bulundukları yerden çıkıp daha güzel yurtlara
yerleştiler.





Üçüncü söyleyiş:





Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce 119
yılında, Çine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda gördüklerini ve
duydukların yazıp o zamanki Çin împaratoruna sunduğu notlan arasında kayıtlıdır.
Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk
Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz:





"Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor.
Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir
savaşta Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş olan Gun-mo'yu kırlara attılar.
Kuşlar çocuğu sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı
buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Babasının
ülkesini ona geri verdi."


 
/> d     iv>
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

TÜRK İMPARATORLUKLARI
DÜNYADA TÜRK`LÜK
ORHUN YAZITLARI
Facebook beğen
 
ÜLKÜCÜLÜK MHP`DE OLUR
 
ÜLKÜCÜLÜK MHP`DE OLUR
 
Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol